22 Temmuz 2016 Cuma

Kitap Yorumu: Kürk Mantolu Madonna -Sabahattin Ali

Kitap Adı: Kürk Mantolu Madonna
Yazarın Adı: Sabahattin Ali
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Türü: Edebiyat/Klasik
Yaş Grubu: Yetişkin 
Sayfa Sayısı: 164
Goodreads: 4.52
Puanım: 4/5
Fiyatı: 11 TL


Arka Kapak Yazısı: "Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Yorumum: Herkese merhaba! Bu kitap bir ara o kadar popülerdi ki nedenini çok merak etmiştim ve öğrenme fırsatını daha yeni buldum. Dün başlayıp bugün bitirdiğim akıcı bir kitap oldu. Yani için de hem çok güzel cümleler var hem de hiç ağır değil. Aşkı, dostluğu, acıyı, ayrılığı ve kabullenişi daha doğrusu artık hissizleşmeyi o kadar güzel anlatmış ki herkesin neden bu kadar çok sevdiğini anlamış oldum. 
Kitabın baş karakterleri Maria Puder ve Raif Efendi'dir. Kitap günümüzde başlayıp geçmişe giden bir örgüye sahip. Raif Efendi son derece içine kapanık ve hayattan silinmiş bir karakter. Almanca mütercim olarak çalışan Raif Efendi her gün aynı şeyleri yapar, hiç konuşmaz, gülmez sanki yaşamıyormuş gibi işine gelip gider. Evde ailesi vardır tabi hem de kalabalık bir aile bütün yük de Raif Efendi'dedir ama hiiiç sesini çıkarmaz. Karakterimizin dış dünya ile hiç bir bağı yoktur anlayacağınız. Hayatı boyunca hep başkaları ne isterse yapmış, hayatına başkalarının yön verdiği şekilde devam etmiş asla sesini çıkarmamış. Bu nasıl bir adam diyeceksiniz ama işin doğrusu sonradan çıkıyor tabi. Raif Efendi hayatının sadece küçük bir bölümünü gerçekten istediği şekilde ve mutlu geçirmiş, e o anısını da kaleme almış ve herkesten sakladığı bir deftere dökmüş sırlarını..
Ölüme yaklaştığı sıralarda iş yerindeki genç arkadaşını, masasındaki çekmecede saklı olan bu defteri yakmakla görevlendirir fakat bu genç arkadaş defteri yakmadan önce Raif Efendi'nin sırrını çözmek için defteri okur. Biz de hikayeyi bu şekilde öğreniyoruz ve kendimizi bir anda Raif Efendi'nin geçmişinde, 20'li yaşlarında buluyoruz. 
Babası tarafından 20'li yaşlarda Almanya'ya gönderilen Raif Efendi birgün sanata karşı olan ilgisi sebebiyle bir resim sergisine gider. Orada tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Her gün tabloyu görmeye gider çünkü ona çok hayrandır öyle hayrandır ki yanına gelen ve onunla konuşup gülüşen kadını bile görmez gözü. Tablodaki kadın onun için Kürk Mantolu Madonna'dır. Daha sonra sokakta yürürken bir gün tabloyu yapan kişi yani Kürk Mantolu Madonna'sı olan Maria Puder'i görür ve daha önce sergide yanına gelen kadının da ta kendisi olduğunu anlayınca dünyası artık tamamen değişir. Maria dominant, özgür ve ne istediğini bilen ve söyleyen bir karakterdir. Hatta zaman zaman Raif'i çocuk olarak nitelendirir. Maria aynı zamanda kendisini erkek gibi görür. İkisi de böyle zıt karakterlerdeyken arkadaş olurlar ve her günü birlikte geçirirler. Daha fazlasını anlatmayayım. Konusu hemen hemen böyleydi. Çoğu insan için bu kitap başucu kitabı imiş, hakkı da var tabi gerçekten içinde çok anlamlı cümleler var ve acıklı bir hikaye olması da insanı etkiliyor. Tavsiye ederim hem de canı gönülden. İyi günler!

Alıntılar:

"Seni seviyorum... Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum."  

"Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince, insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım."

"Aşk öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilemediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilemeyiz."

"Sana ihtiyacım yok ki benim! İnsan yalnız da mutsuz olabilir çünkü."

"Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim."
- Maria Puder

Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?

Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi bir çok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.



6 Haziran 2016 Pazartesi

Kitap Yorumu: Sessiz Oda -Lori Schiller

Kitap Adı: Sessiz Oda
Özgün Adı: The Quiet Room
Yazarın Adı: Lori Schiller
Çevirmenin Adı: Elif Kadıoğlu
Yayınevi: Martı Yayıncılık
Türü: Psikoloji, Anı, Biyografi
Yaş Grubu: Yetişkin
Sayfa Sayısı: 463
Goodreads: 3.99
Puanım: 5/5


Arka Kapak Yazısı: "Burası tam olarak yeterli değil. Koltuktan uçamadım," dedi. Etrafına bakındı. " Eğer beni pencereye götürebilirsen sana uçabildiğimi gösterebilirim."
Buna inanıyordu. Bu konuda hiç bir şüphe yoktu, bunu gerçekten yapabildiğini sanıyordu. Eğer onu pencereye götürürsek elleri havada iki tarafına açılmış olarak yere çakılacaktı. 
Ne diyeceğimizi bilemiyorduk, biz de konuyu değiştirdik ve sonra hastaneden ayrıldık. Ayrılırken sesi kulaklarımda çınlıyordu: "Uçabiliyorum baba, uçabiliyorum."

***
On yedi yaşındaki Lori Schiller birbirine bağlı zengin bir ailenin tek kızıydı. Altı yıl sonra ilk intihar girişiminde bulundu ve New York şehrinde kafasında ona eziyet eden sesler ve üzerinde yırtık pırtık kıyafetleriyle sokaklarda dolaştı. Lori Schiller artık bütünüyle olgunluğa ulaşmış bir şizofreni hastalığının tam ortasındaydı. Defalarca hastaneye yattı, rehabilitasyon merkezlerine sığındı, durumu kötüleşti, daha fazla intihar teşebbüsünde bulundu ve yorucu olan mutlak bir çaresizliğin içinde yaşadı. Ama kurtuldu. 
Şimdi bu kişisel yaşam öyküsünde Lori bizi, kendine ait saklı dünyasından içeri alıyor, onu iyileştiren doktorları ve hastalığı süresince acı çeken ailesini de yanına alarak bu hastalıktan nasıl kurtulduğunu anlatıyor. Sürükleyici, yürek parçalayıcı ama kesinlikle yüceltici bir hikâye… 
SESSİZ ODA akıl hastalığının yarattığı yıkıcı etkilere, sabrın ve cesaretin gücüne şahitlik eden mükemmel bir klasik. 

***
"Lori ile şizofreninin derinliklerine yolculuk ettikten sonra, asla eskisi gibi olamayacaksınız." 
Diane Sawyer

"İlk sayfasından itibaren Lori'nin hikâyesi sizi etkisi altına alacak ve üzecek…
Şizofreni hakkında okunulabilecek en iyi kitap."
Oakland Press
Yorumum: Uzun zamandır okuduğum en ilginç kitap oldu. Bir kere bu gerçek hayattı ve yazarın ta kendisini anlattığı bir romandı üstelik psikolojik hastalığı ve onu yenmesi üzerine. Yazarın şizofreni hastalığını okuyoruz. Ama sadece bir hastalık hikayesi değil, derin ve cesur bir hikaye. Kişisel bir yaşam öyküsü idi. Çok etkilendim Lori'nin yaşadıklarından. Sabırla ve cesaretle, ailesi, arkadaşları ve doktorları sayesinde hastalıktan kurtulmasına tanıklık ediyoruz. Spoiler verdim sanmayın. Gayet sürükleyiciydi. Sadece sonunu pek beğenemedim o da çok çabuk bitirilmiş gibi geldiği için. Onun dışında her şey iyiydi. Zaten Lori ve gücünden etkilenmemek mümkün değil. Doktorların umutsuz olduğu hastalığı yenen, asla iyilesemeyecek denilen kız, Lori seni asla unutmayacağım..
Kesinlikle okumalısınız. 


Alıntılar: "Yürüyordum ve dönüyordum... Yukarı aşağı... Aşağı yukarı... Herkes ünite aktiveleri için hastaneden ayrılıyordu ama ben yürümeye devam ediyordum."

"Bazı insanlar Sesleri duyduğum anlarda bunu anlayabiliyorlar. Aslında bunu yapmamalarını isterdim."

O koltuğun içinde oturmak beni nasıl yok ediyorsa, bu koltuğu yolmakta benim bu yok oluşumu simgeliyordu adeta.

Bana en çok eziyet veren,Seslerin bana kahkahalarla gülmesiydi.Bu sanki herkes tarafından dalga geçilen biri olmuşum gibi beni aşağılayan cinsten histerik kahkahalardı.Neden bana bu kadar acımasız davrandıklarını bilmiyordum ama bu şekilde alay konusu olan bir korkak olduğum için kendimden nefret ediyordum.





Kitap Yorumu: Paranoya -Tuğba Sarıünal

Kitap Adı: Paranoya
Yazarın Adı: Tuğba Sarıünal
Yayınevi: Destek Yayınları
Türü: Polisiye
Yaş Grubu: Yetişkin
Sayfa Sayısı: 295
Puanım: 5/5


Arka Kapak Yazısı: Varoluşlarını akıl ve sezginin birlikteliğine borçlu olan iki farklı karakter tahmin edilmesi imkânsız bir sona hizmet etmek için tanıştılar. Gidecekleri yolda ellerinde olanla yetinemeyeceklerini ikisi de biliyordu. Çünkü son varsa öncesi de vardı. Geçmişin derinlerine inerken ayık kalmak zorundalardı. Çünkü her son esaslı bir karardı. Bütün olasılıkları hesaplayıp zamana hükmetmeye çalışırken, sadece birbirlerine güvenebilirlerdi. Ne mutlu! Ve maalesef ki...

Yorumum: Merhaba ! Bugün kısa bir yorumla geldim karşınıza. Bu kitapla, yazarı pek bilinmiyor sanırım ama bilinse çok iyi olur. Çünkü yazarın okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen gerçekten çok beğendiğimi söylemeliyim. Bu bir polisiye roman, ben polisiye türünü çok seviyorum hele ki içinde tıp da olunca ooh okurken keyiflenmeden duramıyorum. Kitabı beğenmemdeki en büyük sebep bu ama aynı zamanda dil de çok akıcıydı.
Kitapta kocasıyla çok mutlu olan bir kadının, bir gün kocasının intihar haberini almasıyla dünyası başına yıkılır çünkü kocasının intihar ettiğine bir türlü inanamaz ve bu işte bir yanlışlık olduğunu düşünür, başlar araştırmaya. Başlarda yalnız başınayken daha sonraları komiser olan Atakan'a güvenir ve ona tüm bildiklerini, şüphelerini anlatır. Atakan inanmaz ve kadına bu davanın kapandığını söyler ama ne yazık ki kadın için dava henüz kapanmamıştır ve bu da bazı insanları rahatsız eder. Kadın kimden ve nereden geldiğini bilmediği tehditler altındadır artık, bu da Atakan'ı şüphelendirir ve kadının yanında yer almaya karar verir. Böylelikle başlar bir kedi fare kovalamacası. Atakan ve Fulya'nın (kadın deyip durdum başından beri bir türlü ismini söyleyemedim :D ) ilişkisini çok beğendim. Kerem'in (Fulya'nın ölen kocası) ise Fulya'dan bir şeyler saklamasına ve yaptıklarına kızdım.
Kısacası çok beğendiğim bir kitap oldu. Yazarın bir diğer kitabı olan Sanrı'yı da merak ediyorum ve okumayı istiyorum. Bence siz de bu yazarla tanışmalısınız. Tanışmak için de Paranoya gayet güzel bir başlangıç. Son olarak da hayırlı ramazanlar dilerim..

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Kitap Yorumu: Benim Balığım Yaşayacak -Ruth Ozeki


 Kitap Adı: Benim Balığım Yaşayacak
Özgün Adı: A Tale for the Time Being
Yazarın Adı: Ruth Ozeki
Çevirmenin Adı: Filiz Saban
Yayınevi: Parodi Yayınları
Türü: Kültürel-Japon, Bilim
Yaş Grubu: Yetişkin
Sayfa Sayısı: 600
Goodreads: 3.96
Puanım: 4/5


Arka Kapak Yazısı: 

Olur da biri size bu kitap hakkında bir şey sorarsa ona sadece yalan söyleyin. Tokyo'da, katlanamadığı yalnızlığına son vermeyi düşünen 16 yaşında genç bir kız: Nao. Pasifik'in öteki tarafında ise ıssız bir adada ilham perisini arayan bir yazar: Ruth. Ve bu hayatları birleştiren sahil kenarına vurmuş bir günlük: Nao'ın günlüğü.

Nao'ın tek arzusu, hayatına son vermeden önce, Budist rahibesi olan büyük büyükannesinin hayatını kaleme almaktır. Gözlerden ırak yaşayan yazar Ruth ise bir gün sahilde gezerken kıyıya vurmuş bir çanta bulur. Bu, 2011 yılında Japonya kıyılarını vuran tsunaminin sürüklediği eşyalardan biridir muhtemelen. Gizem, gün ışığına çıkmaya başladıkça Ruth geçmişe, Nao'ın acı yaşantısına, onun bilinmez kaderine ve aynı zamanda kendi geleceğine doğru yol alır.

Yazar ve okur, geçmiş ve şimdi, gerçek ve kurgu, kuantum fiziği, tarih ve mitolojinin iç içe geçtiği Benim Balığım Yaşayacak, benliği ve tüm dünyayı keşfe çıkan özgün bir hikâye.

"Ozeki bu sefer büyük oynuyor... Kaderleri birbirine mühürlenmiş iki zaman kahramanının, Ruth ve Nao'ın peşinden sürüklüyor bizleri."
-The New York Times Book Review-

"Ozeki'nin bu romanı, edebiyattan ve entelektüel bir coşkuyla sarmalanmış iyi bir hikâyeden haz alanları kesinlikle memnun edecek."
-Publishers Weekly-
(Tanıtım Bülteninden)


Yorumum: okuoku.com dan 9.90 aldığım bir kitap. Birçok yerde görüyordum ve genelde iyi yorumlar yapılmıştı, adından dolayı da çok merak ettim ve indirimi fırsat bilip aldım. Kalın olması nedeniyle epey erteledim fakat daha sonra merakıma yenik düştüm ve aldım elime. Şimdiye adar okuduğum en ilginç kitaplardan biri oldu. İlk sayfasındaki ilk cümleden kaptı beni zaten. Tam olarak şöyle bir şeydi:

Selam!
Benim adım Nao ve ben bir zaman kahramanıyım. Zaman kahramanı da neyin nesi dediğini duyar gibiyim. O halde izin ver, anlatayım.

İşte tam olarak böyle başlıyordu. Siz de merak ettiniz değil mi devamını? Eminim ki ettiniz, yani yorumumu burada bıraksam sadece merakınız doğrultusunda gidip alın desem bile yeter sanki :D Ama tabi ki yoruma devam edeceğim. 
Dediğim gibi şimdiye kadar okuduğum en ilginç kitaplardan oldu. İçinde ne yoktu ki? Bir kere Asya kültürüne dair bir sürü bilginiz oluyor sonra kuantum fiziğine dair bilgiler ediniyorsunuz, mitoloji, edebiyat... Kitabın kalın olması gözünüzü korkutmasın benimki gibi çünkü okumaya başladığınızda çok kısa bir sürede bitecek. Madem bu kadar güzeldi neden tam puan vermedin derseniz eğer sebebi Ruth'un bölümlerinin sıkıcılığı. Evet, kitapta anlatıcılar iki tane, bölümlerde anlatıcılar değişiyor bu konuya daha sonra değineceğim. Puanı kesmemin tek sebebi Ruth oldu, onun bölümlerinden pek de bir şey anlamadım diyebilirim :D çok nesneldi bir de. Ama diğer bölümlerin sahibi olan Nao, tabi ki onu çok sevdim ve onun bölümlerini okumak çok çok güzeldi ve çok da akıcıydı. Bir diğer sevdiğim karakter de Nao'nun Budist rahibesi olan büyük büyükannesiydi. Nao, onu ziyarete gittiği zamanlar çok tatlıydı resmen özendim. Biraz da çocukluğuma gitmemi sağladı, yani küçükken koca bir yazı anneannemin yanında köyde geçirirdim ve o anlar benim için çok güzeldi, işte onları özlediğimi fark ettim. 
Konusuna değineyim biraz da.
Nao, hayatı çok güzel giderken bir anda, tüm hayatı, bildiği herşeyi ellerinden giden ve tamamen değişen 16 yaşındaki bir kızdır. Tokyo'da yaşadığı yalnızlığına, çektiği acılara dayanamayıp hayatını sonlandırmayı düşünür ama sonlandırmadan önce tek bir amacı vardır o da çok sevdiği ve hayran olduğu büyük ninesinin hayatını kaleme almak. Diğer taraftan ise Ruth gözlerden uzak bir adada kocasıyla yaşayan bir yazardır. Ruth bir gün sahilde gezerken kıyıya vurmuş bir çanta keşfeder. Vee kitabımız böylelikle başlar çünkü çantadan Nao'ın günlüğü çıkar. Ruth bir anda kendini geçmişte, Nao'ın acı yaşamında bulur ve onun kaderine şahitlik eder. Artık her şeyi Nao olmuştur. 
Çok özgün ve sıradışı bir hikayeydi. Çoğunlukla durağan bir kitaptı diyebilirm ama kesinlikle sıkıcı diyemem. Eğer farklılık istiyorsanız, aradığınız kesinlikle Benim Balığım Yaşayacak...


Alıntılar:

-Bırak istedikleri kadar işkence yapsınlar, 
içten içe sessiz kahkahalar atsınlar. 
İçinde bu umut olduğu sürece
tüm acılara katlanabilirsin.

-İntihar, zamanı sonsuza dek durdurmak gibidir.

-Ölüm kesindir. Hayat ise her zaman değişkendir; rüzgarın esintisi, denizdeki dalga, hatta zihindeki düşünce gibi.

-Bence, yaşadığın şu manasız hayatta, zihnini meşgul edecek bir şeyler bulduğun sürece ne yaptığının pek bir önemi yok.

-Eğer bir günlük tutmayı denediysen geçmiş hakkında yazmanın güçlüğünün şimdiki zamanda başladığını bilirsin.Ne kadar hızlı yazdığının bir önemi yok,o zamana sıkışıp kalırsın ve şimdiye ayak uydurmakta güçlük çekersin,yani bir nevi şimdiyi yok olmaya mahkum edersin.

-Bu, zamanın içinden ileriye uzanıp sama dokunmak gibi bir duygu veriyor bana ve muhtemelen gelecekte bir zamanda, sen bu kitabı bulup okuduğunda da benzer şekilde geriye uzanıp bana dokunmuş gibi hissedeceksin.

-Ya rüyalarımda çok uzağa gider de uyanmak için zamanında geri dönemezsem?










29 Nisan 2016 Cuma

Kİtap Yorumu: The Grisha Serisi: Gölge ve Kemik #1 - Leigh Bardugo

Kitap Adı: Gölge ve Kemik
Özgün Adı: Shadow and Bone
Yazarın Adı: Leigh Bardugo
Seri Adı: The Grisha
Seri Sıralaması: 1/3
Çevirmenin Adı: Ozan Aydın
Yayınevi: Martı Yayınları
Türü: Fantastik
Yaş Grubu: Genç Yetişkin
Sayfa Sayısı: 384
Goodreads: 4.07
Puanım: 4/5


Arka Kapak Yazısı: 
Onu yalnızca geçmişi... geleceği ise bir tek o kurtarabilir...
''Bekle!'' diye sesimi yükselttim ama o çoktan arkasını dönmüştü. Kolunu tuttum, bizi izleyenlerden gelen şaşkınlık dolu seslere aldırış etmedim. ''Bir yanlışlık olmalı. Ben... Düşündüğünüz gibi...'' Yavaşça bana dönüp kolunu tutan elime ters ters bakınca sustum. Elimi çektim ama öyle hemen geri adım atmayacaktım. ''Ben düşündüğünüz kişi değilim,'' diye fısıldadım çaresizce.
Karanlıklar Efendisi biraz daha yakınıma geldi, sadece benim duyabileceğim bir sesle, '' Kim olduğunu bildiğini hiç sanmıyorum!'' dedi.

"Zengin fantastik öğelerle oluşturulmuş bir dünya, büyüleyici kurgu ve sizi kendine bağlayan duygusal bir kanca gibi... Sayfaları çevirirken kendinizden geçecek, final sahnesinde tüm tahminleriniz yanlış çıkacak ve doruk noktasında alnınızdan vurulmuşa döneceksiniz!"
Horn Book Magazine

"Bu büyüleyici dünya, içinde birçok tuzak barındırıyor. Mitolojiyle süslenmiş ve inandırıcı karakterlerle güçlendirilmiş roman sarsıcı sürprizlerle heyecanı ve adrenalini zirveye ulaştırıyor. George R. R. Martin ve J. R. R Tolkien hayranlarına özellikle tavsiye edilir."
RT Book Reviews

"Baş döndüren, eşsiz bir dünyada beklenmedik sürprizleri olan muhteşem bir kitap. Fantastik roman severlerin gözdesi olacak."
Library Journal

"Etkileyici betimlemelerle dolu, entrika ve akıl almaz büyülerle süslenmiş, içinde pek çok sürpriz barındıran bu macera aynı zamanda romantizm ile tehlikeli bir tutkuyu da bir arada sunuyor."
Publishers Weekly

"Leigh Bardugo sihirli parmaklarıyla harika bir roman yaratmış. Karakterler oldukça gerçekçi, kurduğu dünya ise bir o kadar egzotik ve hareketli. Fantastik tür okuyucuları bu seriye bayılacaklar."
Booklist


Yorumum: Uzun zamandır okunacaklar listemde olan kitabı en sonunda elime aldım ve başladım okumaya. Kitabın kapağı, içi ve arka kapak da yazan Tolkien hayranlarına özellikle tavsiye edilir yorumu, bu kitaba okumadan önce bile artı puan kazandırdı. Kitabın içinde harita olması beni nasıl cezbetti anlatamam çünkü haritalı kitaplara bayılıyorum. <3

Neyse yorumuma başlayayım artık, kesinlikle tam bir fantastik kitaptı ve çok güzeldi. Ha, abartılacak kadar güzel miydi derseniz hayır bence değildi ama güzeldi. İlk kitap olmasına rağmen sizi alıyor, karanlık bir dünyaya götürüyor. Gerçekten ben bu kitabı çok sevdim, Gayet akıcı ve sürükleyiciydi bu yüzden de kısa sürede bitirdim. 

Yazarın kendi dünyasını yaratmasına bayıldım bir kere. Fakat çok fazla betimleme yoktu sanki belki de bu yüzden de karakterleri çok benimseyemedim, onlardan biri olamadım, daha çok dışardan baktım olaylara bu da beni birazcık üzdü. Ama sakın karakterleri sevmedim sanmayın çünkü her birini çok sevdim hele Alina.

Alina Starkov sıska, kendi halinde bir kız ve bu kız en yakın arkadaşı Malyen Oretsev ile birlikte bir yetimhanede büyürler. Belirli bir yaşa geldiklerinde Alina kartograf, Malyen ise izci olarak orduda görev alır. Yazarın kurduğu bu dünyada toplum ikiye ayrılmış gibi. Bir tarafta halk var bir tarafta özel yeteneklere sahip, ihtişamlı Grishalar var, bu Grishalar da kendi aralarında ayrılıyorlar, bulundukları sınıflara göre renkleri mevcut ve bu renkleri giydikleri kefta denen şeyle gösteriyolar.

Tüm bunların dışında bir de Karanlıklar Efendisi var. Kraldan sonraki en önemli kişi. Karanlığa hükmeden aşırı karizmatik biri. Alina ile Karanlıkla Efendisi'nin yolu bir yerde kesişiyor ve macera başlıyor. 

Kitap kendini okutturan güzel bir kurguya sahipti. Seriye devam edeceğim. Bence siz de okumalısınız, pişman olacağınızı sanmıyorum. Hele ki fantastik türünü seviyorsanız kesinlikle okuyun derim :) İyi akşamlar... 

Alıntılar: 

-Hayatım boyunca her şeyi yoluna koymanın bir yolunu aradım.Sen uzun zamandır karşıma çıkan ilk umut kıvılcımısın.

-Yukarıda yıldızlar vardı ama ben sadece onlara uzanan sonsuz karanlığı görebiliyordum.

-"Beni özledin mi, Alina? Uzaklardayken beni özledin mi?"
"Hem de her gün" dedim dürüstçe.
"Ben seni her dakika özledim. En kötüsü de neydi biliyor musun? Sana bir şey söylemek için ya da sırf sesini duyabilmek için seni aramaya alışmışken,günün birinde artık yanımda olmadığını anlamamdı. Bunu fark edince dünyam yıkıldı.Aynı şeyi her yaşayışımda kendimi hayatın tokadını yiyip yere yıkılmış gibi hissettim. Hayatımı senin için tehlikeye attım. Ravka'nın yarısından fazlasını senin için teptim ve seninle birlikte olacağımı,seninle birlikte aç kalıp soğukta üşüyeceğimi ve her gün peynir yemekten dolayı yakınmanı işiteceğimi bilsem bile bunların hepsini bir an olsun düşünmeden tekrar tekrar yine yaparım. Bu yüzden ne olur bana birbirimize ait olmadığımızı söyleme." Tam karşımdaydı ve kalbim göğsümde güm güm atıyordu. "Seni fark etmem çok vakit aldı, Alina. Ama şimdi seni görüyor,iliklerimde hissediyorum.

-Bir şeyleri istemek bizi zayıf kılar.

-Sonsuz olan nedir? Evren ve insanoğlunun açgözlülüğü.









3 Nisan 2016 Pazar

Kitap Yorumu: Bir Sır Saklı İçimde -Julie BERRY

Kitap Adı: Bir Sır Saklı İçimde
Özgün Adı: All the Truth That's in Me
Yazarın Adı: Julie Berry
Çevirmenin Adı: Dilek Şendil
Yayınevi: Dex
Türü: Gizem, Romantik
Yaş Grubu: Genç Yetişkin
Sayfa Sayısı: 260
Goodreads: 3.95
Puanım: 4/5


Arka Kapak Yazısı: Kimse ismimle çağırmaz beni.
Küçük çocuklar bilmezler.
Her gün güneş doğarken hatırlatırım kendime,
bir gün ben de unutursam diye.
Judith, benim adım Judith.

Judith dört yıl önce en yakın arkadaşı ile birlikte kaybolmuştu.
İki sene sonra geri döndüğünde, konuşamıyordu.

Judith artık lanetli. Ne komşularına, ne ailesine, ne de aşkına derdini anlatabiliyor. Herkes onu yok sayıyor. Ama canını en çok aşk acısı yakıyor.

Şiirsel bir anlatım. Trajik bir gerilim.
Şok edici bir gizem.

''Kadın sesinin değeri ve susturulduğunda neler kaybedileceğine dair güçlü mesajlar içeren farklı bir roman yaratmak için, edebiyatın geleneksel tarzlarını etkili bir şekilde birleştiriyor.''
-New York Times


Yorumum: Herkese merhaba !! Bugün Bir Sır Saklı İçimde kitabını yorumlayacağım. Öncelikle kapağından etkilenip aldığımı söylemeliyim. Fakat kitabı bitirince kapağı daha bir anlamlı oldu, daha bir güzel oldu. Ve yorumuma başlamadan önce bu kitabı okursanız eğer şunu bilmelisiniz ki sizi derinden etkileyecek ve uzun bir süre etkisinden çıkamayacaksınız. Yıllar geçse de unutamayacaksınız.
İlk başlarda okurken yazarın diline hakim olamadım, benimseyemedim ve beğenmeyeceğim sandım. Tabiki böyle bir şey olmadı. Her Dex kitabı gibi bu kitaba da bayıldım. Şimdilik bu kadar övgü yeter, birazcık da konusuna değineyim.


Judith ve arkadaşı dört yıl önce kayboluyorlar ve iki yıl sonra Judith tek başına geri dönüyor ama artık dili yok, kesilmiş. Konuşamıyor, derdini anlatamıyor. Köylü onu lanetli olarak görüyor. Konuşmak için çabaladığında annesi tarafından aşağılanıyor ve konuşması yasaklanıyor. Ama tüm bunlardan çok canını en çok aşk acısı yakıyor. Çünkü yıllardır sevdiği kişi olan Lucas artık kendisine ait değil. Judith'in mücadelesini okumak ve gizemini çözmek benim için çok çarpıcıydı. Judith şimdiye kadar okuduğum en fedakar ve en güçlü kız. Sabrına, mücadelesine, tüm olumsuzluklara katlanmasına hayran kaldım. Onunla arkadaş olmayı çok istedim, onu o çaresizliğinden, yalnızlığından kurtaracak kişi. destekleyecek kişi olmak istedim.


Son sayfalarda artık yerimde duramadım. Judith sen harika birisin ya, çok iyi bir abla ve dibine kadar da aşık bir kız. Judith konuşamıyor diye üstüne oynanan oyunlarda delirdim resmen. Judith'i gerçekten çok sahiplendim. Kesinlikle okumalısınız bu kitabı. Kadın sesinin değerini anlatan harika bir kitaptı. Kitaptaki zaman dilimi günümüz değil eski zamanlardı ve bir köyde geçiyordu. Benim için bu ögeler de artı puan idi. 260 sayfalık bir kitap ama o kadar güzel şeyi içine sığdırmış ki okumadan duramadım. Dram, romantizm, gizem vardı daha ne olsun. Size bu kitabı gönülden tavsiye ediyorum. Beğeneceğinize eminim.
  
Alıntılar: 
-Kalamam, fakat nasıl gideceğimi de bilmiyorum.

-Mucizelere inanmam, ancak eğer gerek duyarsa, bir kız kendi mucizesini yaratabilir. Hatta bu şeytanın yardımına başvurmak anlamına gelse bile.

-Karanlığımı bir tek seni düşünmek gideriyor. Benim dünyamın güneşisin, seni başka kollarda görmeye nasıl dayanabilirim?

-Kalbim senin elinde.

-Kurtuluş. Tanrı'dan gelmezse nasıl gelecek?

-İki senedir düşüncelerimde hep sen vardın, şimdi de tam karşımda duruyordun işte, farklı ama aynı. Dört kişiydik, çocuk olarak biz, iki yabancı olarak biz, sen ve ben.


2 Nisan 2016 Cumartesi

Kitap Yorumu: Ay'da 172 Saat -Johan Harstad

                   
                                                            Kitap Adı: Ay'da 172 Saat
Özgün Adı: DARLAH: 172 timer på månen
Yazarın Adı: Johan Harstad
Çevirmenin Adı: Ezgi Dikici
Yayınevi: İthaki Yayınları
Türü: Korku. Gizem. Bilim Kurgu
Yaş Grubu: Genç Yetişkin
Sayfa Sayısı: 311
Goodreads: 3.69
Puanım: 5/5


Arka Kapak Yazısı: AY'A GİTMEK İSTER MİSİNİZ?
NASA, kırk yıllık uzun bir aranın ardından Ay'a insanlı bir yolculuk düzenlemeye karar verir. Dünya'dan üç genç de bu yolculuğa katılmaya hak kazanır: Midori, Antoine ve Mia.
Ay'a yolculuk sorunsuz bir şekilde tamamlanır, ama ama aslında sorun Ay'ın bizzat kendisidir. Ay üssü DARLAH 2'de sıradışı olaylar baş gösterir; Ay'daki bir şey uzun uykusundan uyanmıştır. Kısa bir süre sonra DARLAH 2'nin sakinleri orada yalnız olmadıklarını fark ettiklerinde, hayatta kalma ve eve dönüş mücadeleri de başlar.

''İskandinav gerilimi, adeta bilimkurgu-korku sinemasıyla buluşuyor.'' -VOYA

''Okuru kedine bağlayan, eşsiz bir bilimkurgu.'' -SLJ

''Hem psikolojik hem de atmosferik olarak rahatsız edici.'' -PUBLISHERS WEEKLY

''Baş döndürücü ve korkutucu.'' -BOOKLIST


Yorumum: Herkese merhaba !! Eğer takip ediyorsanız, yazılarımı okuyorsanız uzun zamandır burada olmadığımı fark etmişsinizdir. Gerçekten bunun için çok üzgünüm. ama şimdi geri döndüm ve bu süreçte de çok kitap okudum sırasıyla hepsini yorumlamaya çalışacağım, Bugün Ay'da 172 Saat kitabından bahsedeceğim. Kitabı aldığımda heyecanımı hemen burada paylaşmıştım. Gerçekten çok merak ettiğim bir kitaptı ve beklentim baya bir yüksekti. Birçok insan bu kitapta korku ögesi olduğunu bilmeden almış okumuş ve bazıları bu yüzden hayal kırıklığına uğramış fakat ben alırken sadece bilimkurgu okumayacağımı ve hatta daha çok korku okuyacağımı biliyordum belki de o yüzden kitap için bu kadar heyecanlandım. Veee kesinlikle bayıldımmmm. Sonu kafa karıştırıcıydı ama bu sonu bile sevdim ve şimdi ikinci kitabı çıksın diye ya da filmi çıksın diye deliriyorum. 


Hatırladığım kadarıyla konusundan bahsetmek istiyorum. Ay'a insanlı yolculuk yapmak üzere olan NASA dikkatleri bu yolculuğa çekmek için yanlarında 3 tane genç götürmeye karar verirler. Bu gençler halk arasından kura ile belirlenir. 14-18 yaşlarındaki gençler arasından kura çekerler. Tabiki tüm dünya bu çekilişi konuşur, herkes bu fırsatı değerlendirmek ister, çocuklarını teşvik ederler. Tabiki korkanlar da var. 


3 tane genç karakterimiz var. Biri Mia. Mia Norveç'te yaşayan asi bir kız. Müziğe aşık bir şekilde yaşayan Mia'nın bir müzik grubu var ve hayattaki tek hayali bu gruplarının ve şarkılarının herkes tarafından bilinmesi, ünlü olması. Mia Ay yolculuğu ile hiç ilgilenmez ama ailesi çok büyük baskı kurar katılması için. Arkadaşları da katılmıştır ve arkadaşları da Mia'ya katılmasını söyler fakat bunların hiçbirini dinlemez. Ailesi Mia'dan habersiz Mia'nın ismini yazarlar çekilişe. Mia başta çok sinirlenir ama nasılsa bana çıkmaz diye düşünür. Vee tabiki Mia çekilişi kazanan isimlerden biri olur. Mia gitmemeye kararlıdır ama arkadaşlarının ısrarı üzere ve ünlenmek amacıyla kabul eder yolculuğa hazırlanır.
Bir diğer ismimiz de Midori'dir. Japonya'da yaşar. Alışveriş ve moda tutkunu iyi bir genç kızdır. Ve çekilişi yaşadığı hayattan kurtuluş olarak görür ve kazanır. 
Üçüncü isim ise Antoine'dir. Fransa'da yaşar. Aşk hayatı berbattır. Çünkü çok mutlu olduğu, sevdiği ilişkisi sonlanmıştır. Hatta kız arkadaşı çoktan başka birisini bulmuştur. Artık hayatta bir amacının kalmadığını düşünür ve çekilişe katılmaya karar verir. Şans onun yüzüne vurmuş ve kazanmıştır.
Tabiki onlar şanslı olduklarını düşünür ama Ay'da işler hiç de iyiye gitmeyecektir.


Kitapta bu karakterlerin her birine ayrı ayrı değinilmiş. Her bölüm başka bir karakterin ağzından anlatılıyor. 


Ay'a sorunsuz bir şekilde varıyorlar fakat Ay'da işler hiç de bekledikleri gitmiyor. Ay'a ayak bastıkları andan itibaren aksilikler hiç eksik olmuyor. Sıradışı olaylar olmaya başlıyor. Ay'da tanımlayamadıkları varlıklar artık uyanmış ve harekete geçiyorlar ve bundan sonra da hayatta kalma mücadelesi başlıyor. 


Her şey bitmiştir, rahatlayabilirim dediğimde bile ters köşe oldum. Sonu, son zamanların en çarpıcı biten kitap sonuydu. Gerçekten kanım donmuştu. Her şeyiyle çok çok güzel bir kitaptı. Yani bu türde kitap okumayı seviyorsanız kesinlikle alın ve okuyun, sakın kaçırmayın bu güzelliği.

Alıntılar; -''Ama biliyorsun, John Lennon demiş ki, ''Hayat, sen başka planlar yapmakla meşgulken başına gelen şeydir.''''

-''Umalım ki Ay bize en konuksever yanını göstersin.''

-''Uzayda, kimse senin çığlığını duyamaz.''

-Burada zamandan başka bir şey hareket etmeyeli epey olmuştu.

Son olarak sizi harika bir book trailer ile yalnız bırakıyorum.  Bu günlük benden bu kadar. Tekrar görüşmek üzere..



                   

7 Şubat 2016 Pazar

Kitap Yorumu: Miss Peregrine Serisi: Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları #1 -Ransom Riggs

Kitap Adı: Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları 
Özgün Adı: Miss Peregrine's Home For Peculiar Children
Yazarın Adı: Ransom Riggs
Seri Adı: Miss Peregrine
Seri Sıralaması: 1
Çevirmenin Adı: Aslı Dağlı
Yayınevi: İthaki
Türü: Gizem/Fantastik
Yaş Grubu: Genç Yetişkin
Sayfa Sayısı: 399
Goodreads: 3.82
Puanım: 4/5

Arka Kapak Yazısı: 

GİZEMLİ BİR ADA.
TERK EDİLMİŞ BİR YETİMHANE.
OLDUKÇA TUHAF FOTOĞRAFLARDAN OLUŞAN BİR KOLEKSİYON.

Yaşadığı korkunç aile trajedisi yüzünden Galler kıyılarındaki, dünyadan uzakta kalmış bir adaya yolculuk eden on altı yaşındaki Jacob, burada Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocuklar Yetimhanesi'nin yıkıntılarını keşfetmekle kalmayıp, Bayan Peregrine'in çocuklarının sadece tuhaf olmaktan çok daha fazlası olduğunun farkına varır.

New York Times bestseller listesinden 108 haftadır inmeyen, aklınızdan çıkmayacak eski fotoğraflar eşliğinde okuyacağınız Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları, gölgelerde geçen bir macera arayan her yaştan okuyucuyu içine çekecek eşsiz bir roman.

''Gergin, duygusal ve tuhaf mı tuhaf bir ilk roman. Fotoğraflar ve metin birbirini tamamlayarak unutulmaz bir hikaye yaratıyor.''
-John Green, Kağıttan Kentler ve Aynı Yıldızın Altında kitaplarının çoksatan yazarı

''Bu hipsterlar için yazılmış bir Harry Potter kitabı. Geçtiği dünyaya ve verdiği hisse bayıldım.''
-Felicia Day

''Samimi, eğlenceli ve etkili. Serideki bir sonraki kitabı dört gözle bekliyorum.''
-Rick Riordan, Percy Jackson ve Olimposlular serisinin yazarı

''Kategorilere sığmayan, orijinal bir yapıt.''
-Library Journal 


Yorumum: Herkese merhaba! Bu kitabı elime ilk aldığımda gerçekten tek kelimeyle BAYILDIM!! İçindeki fotoğraflarıyla, baskısıyla, hikayesiyle, karakterleriyle, diliyle bu kitaba gerçekten aşık oldum. Başlarda yani şöyle ilk 40 sayfa falan okuyasım gelmemişti açıkçası ama sonra bir bakayım dedim ve kitabı bitirmişim. Yani eğer başlarda sıkıldıysanız sakın bir kenara atmayın kitabı çünkü gerçekten çok güzel açılıyor. İçindeki fotoğraflarla hikaye çok güzel uyuşuyor ve kitabın sonunda fotoğrafların orijinal olduğunu öğrendiğimde kitaba olan aşkım arttı. Eh, bu kadar övgü yeter biraz da konusundan bahsedeyim.


On altı yaşındaki Jacob dedesiyle çok fazla vakit geçiren, arkadaşı olmayan, zengin bir ailenin tek çocuğudur. Dedesinin anlattığı tuhaf hikayelere küçükken inansa da büyüdükçe inancını kaybeder.
Daha sonra aile içinde yaşanan kötü bir olay nedeniyle Jacob baya mutsuz günler yaşar, kimse ona inanmaz ve ailesi dahil herkes onu deli zanneder. Jacob daha fazla dayanamaz ve dedesinin geçmişinin gizemini çözmek için Galler kıyılarındaki bir adaya yolculuk eder babasıyla. Burada Bayan Peregrine'in yetimhanesini keşfeder ve olaylar son ana kadar hiç durmayacak bir tempoyla başlar.


Zamanda yolculuk, zamanın bükülmesi gibi konular işlenmiş olması da harikaydı. Ayrıca kitaptaki yer o kadar çok hoşuma gitti ki resmen kitapta yaşamak istiyorum. Deniz feneri, uzak bir ada, eski bir malikane, yağmur, fırtına daha ne isterim ki? E bir de harika çocuklar var. Gerçekten karakterleri çok sevdim, arkadaşımmış gibi benimsedim hepsini <3


İşte böyle arkadaşlar. Kitabı ben çok sevdim. Evet, kusurlar vardı ama bunlar ilk roman için gayet normal. Gönül rahatlığı ile tavsiye ederim.Son olarak, kitabın filmi de çıkacak hem de Tim Burton çekiyor veee en sevdiğim oyunculardan olan Eva Green de bu filmde. Merakla bekliyorumm. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Şimdi sizi kitabın içinden birkaç fotoğraf ve alıntılarla baş başa bırakıyorum. Görüşmek üzere!

Alıntılar:
-Hepimiz kendi masallarımıza tutunuruz; ta ki onlara inanmanın bedelini ağır ödeyene dek.

-''Daha iyiyim'' demek artık yeni işim olmuştu.

-Bazen insan sadece kapıyı çekip çıkmak ister.

-Kimi zaman tek yapmanız gereken bir kapıdan geçmektir.












21 Ocak 2016 Perşembe

Kitap Yorumu: Puslu Kıtalar Atlası -İhsan Oktay Anar

Kitap Adı: Puslu Kıtalar Atlası
Yazarın Adı: İhsan Oktay Anar
Yayınevi: İletişim Yayınevi
Türü: Tarihi Bilim/Fantastik
Sayfa Sayısı: 238
Goodreads: 4.49
Puanım: 4/5


Arka Kapak Yazısı: ''Yeniçeriler kapıyı zorlarken'' düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: ''Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.'' Kendini saran dünyayı düşleyen bir haritacının, düşlerinden devşirdiklerini döktüğü Puslu Kıtalar Atlası adlı kitap oğlunun eline geçtiğinde onu kendisinin bile tahmin edemeyeceği maceralara sürükler, oysa yaşayacakları elindeki kitaba çoktan yazılmıştır.
Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve ''puslu kıtalar'' üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle...
 Yorumum: Merhaba!! Uzun zamandır okumayı ertelediğim bir kitap ile karşınızdayım. Sınav dönemim şimdi okumayayım, sözcükleri ağırdır anlamam, dur önce şu kitabı okuyayım derken kitap baya bir zaman okunmayı bekledi. Ama keşke ertelemeseydim diyorum şimdi. Çünkü korktuğum gibi çıkmadı. Evet, başlarda birazcık sıkıntı yaşadım ama okumaya devam ettikçe cümlelerin ne kadar akıcı olduğunu gördüm. Ve o eski sözcükler kesinlikle zorlama durmuyordu kitabın içinde. Tam yerinde ve dozunda kullanılmışlardı. 
Karakterlerden bahsetmem gerekirse eğer, hepsinin üzerine düşünülmüş, ayrıntıyla betimlenmişti. Ana karakter diye bir şey yoktu sanki bütün karakterlerin hikayesine aynı ölçüde önem verilmişti. 
Konusu ise şöyle; Uzun İhsan Efendi'nin düşlerini yazdığı kitap oğlu Bünyamin'in eline geçer ve sonrasında Bünyamin kendisine gelen bir teklifi kabul ederek hiç tahmin etmediği maceralara atılır. Bu süreç içerisinde kötü şeyler yaşar, bir sürü insanla tanışır. Fakat zaten Bünyamin'in başına gelenler, çoktan eline geçen kitabın içinde yazılıdır. İşte kitapta bunun sırrı çözülüyor. Sonunda özellikle son cümlesinde vaay dedirtti bana bu kitap. 
Kitap, düşler üzerine ve felsefi düşünceler üzerine yazılmış. Öyle ki Rendekar denilen kişi Descartes'in ta kendisidir ve onun  ''Düşünüyorum öyleyse varım.'' sözünden yola çıkarak Uzun İhsan Efendi de kendi felsefi düşüncesini oluşturur. 
Olayların nasıl bağlanacağı benim için büyük merak unsuruydu ve bir sırrın daha çözüldüğünü görmek beni çok çok mutlu etti. Kitabı kesinlikle tavsiye ederi. Şimdi kitaptan bir kaç alıntı paylaşacağım. Görüşmek üzere!!

Alıntılar: -''Bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük ibadettir; çünkü O'nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim. Kendi payıma ben, dünyayı rüyalarımla keşfetmeye çalıştım. Bu, yeterince cesur olamadığımın bir göstergesi olabilir. Aynı hatayı senin de yapmana yolaçmak istemiyorum. Sana izin veriyorum, git. Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma.''

-''Bir duygu, anlaşılmıyorsa, duygu değildir zaten.''

-''Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve sefadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.

-''Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya'nın şahidi olmaktı.''





15 Ocak 2016 Cuma

Kitap Yorumu: Monster In His Eyes Serisi: Ruhumdaki Canavar #2 -J.M. Darhower

Kitap Adı: Ruhumdaki Canavar
Özgün Adı: Torture to Her Soul
Yazarın Adı: J.M. Darhower
Seri Adı: Monster In His Eyes
Seri Sıralaması: 2
Çevirmenin Adı: Arzu Altınanıt
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Romantik/Erotik
Yaş Grubu: Yetişkin
Sayfa Sayısı: 478
Goodreads: 4.24
Puanım: 4/5


Kalplerini vermeleri gereken en son kişiye aşık olan herkese...
Bu kitap sizin için...

Arka Kapak Yazısı: Ben iyi bir adam değilim. Değilim işte. Biliyorum.
İçimde, dünyada en ufak ışık zerresi bile bırakmayacak kadar karanlık var. Ama zarar veremeyeceğim biri var, söndürmeye cesaret edemediğim tek bir ışık...
KARİSSA.
Benim bir canavar olduğumu düşünüyor ve belki de öyleyim. Onu her dokunuşumla ürkütüyor, ruhuna işkence ediyorum. Ama ben tek değilim. Dünya canavarlarla dolu ve en tehlikelileri ben değilim.
Onların yanına bile yaklaşmıyorum.
Tanrı bana yardım etsin ki onu SEVİYORUM.
Seviyorum işte.
Ve Tanrı, onu benden ALMAYA çalışan herkese de yardım etsin.


Yorumum: Daha önce serinin ilk kitabının yorumunu paylaşmıştım  'yorumum için tık tık'' 
İlk kitabı çok beğenmiştim bunu da onun kadar beğendim ama puanımı birazcık düşürdüm ve neden düşürdüm tam olarak bilemiyorum. O kitabı okurkenki duygularım olmadığı için düşürdüm sanırım.
Öteki kitabın sonunda olan şeyler yüzünden bu kitabın başı birazcık durağan ve diyalogsuzdu çünkü Karissa kızgın ve kırgındı, Naz ile sorunları çok büyüktü. Karakterler daha çok kendi içlerine dönmüşlerdi. Bu arada bu kitap Naz'ın bakış açısıyla bakmamızı sağlıyor ve bu benim için çok hoş bir şeydi, onun düşüncelerini çok merak ediyordum gerçekten ve Naz'ın ağzından anlatılacağını öğrendiğimde bu kitap için çok heyecanlanmıştım. 
Başlarda Karissa Naz'ı delirtmek ve sinirlendirmek için her şeyi yaptı ama Naz hep sabırlı davrandı. Karissa'nın Naz için ne kadar önemli olduğunu ve ona asla zarar vermeyeceğini bu kitapta gördüm. Naz dibine kadar aşıktı. Ve sonları çok çok olaylıydı. Birkaç yerde çok duygulandım, Naz'a olan sevgim arttı. Eğer Gözlerindeki Canavar kitabını okuyup beğendiyseniz bunu da okumalısınız beğeneceğinizi garanti ediyorum. 

Alıntılar: -Hayat, lafı dolandırıp gerçekleri allayıp pullayacak kadar uzun değildi.

-Çünkü içinde onun olmadığı bir dünyanın yaşanmaya değer bir dünya olduğunu düşünmüyordum.Şimdiye dek karanlıklar içinde, üzerimde yıllarca güneşin parlamadığı bir hayatım oldu. Nihayet gün ışığını tekrar gördüm. Ve ona sırtımı dönebileceğimi sanmıyorum.

-Benim için onun her hali güzeldi.

-''Burada dikilmiş ne yapıyorsun?''
''Ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum.''

-Ancak öldüğüm zaman uyuyacağım.

-''Bazı şeyleri yeterince güzel yaparsan, insanlar onun ne kadar zarar vereceğini düşünmezler.''

-Ona her şeyi verirdim. Eğer isterse şu lanet olası göğsümü çıplak ellerimle yırtarak açar, kalbimi yerinden söker ve ona verirdim. Söylemesi yeterdi. İstemesi yeterdi.

-''Birini seviyorsan onun için en iyisini istersin ve bazen onun için en iyisi sen değilsindir.''

-''Seni seviyorum, Naz,'' dedi. Bu cümle büyük bir açlıkla içime çektiğim zor alınan bir nefes gibiydi. ''Bunun için Tanrı yardımcım olsun ama öyle. Seni seviyorum.''

-''Sende bir şey var,'' dedim alçak bir sesle. ''Uzun zamandır aradığım bir şey.''
Gülümsemesi azaldı, yüzünde üzüntülü bir ifade belirdi. ''Bu sözleri daha önce de duydum.''
''Duyduğunu biliyorum.'' Yurttaki odasında geçirdiğimiz gece aynı şeyleri söylemiştim. ''Ama artık bunun ne olduğunu buldum, Karissa. Ve yok olmasına izin verebileceğimden emin değilim.''
Uzandı ve alnıma düşen bir tutam saçı okşadı, sonra yüzümü tuttu. ''O zaman verme.''

10 Ocak 2016 Pazar

Kitap Yorumu: Anna and the French Kiss Serisi: Lola ve Komşu Çocuk #2 -Stephanie Perkins




Kitap Adı: Lola ve Komşu Çocuk
Özgün Adı: Lola and the Boy Next Door
Seri Adı: Anna and the French Kiss
Seri Sıralaması: 2
Yazarın Adı: Stephanie Perkins
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Türü: Romantik
Yaş Grubu: Genç Yetişkin
Sayfa Sayısı: 320
Goodreads: 4.02
Puanım: 5/5


Arka Kapak Yazısı: *2012 YALSA En İyi Genç Edebiyatı *2013 ALA Rainbow Seçkisi 
*2011 Goodreads Choice Awards En İyi Genç Yetişkin Romanı Adayı 
''Stephanie Perkins bizim neslimizin Jane Austen'ı. Hikayeleri kısa sürede unutamayacağımız kadar büyüleyici.''
-TAHEREH MAFI, Bana Dokunma romanının çoksatan yazarı

''Büyülü... Aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu  gerçek anlamda hatırlatıyor.''
-CASSANDRA CLARE, New York Times çoksatan yazarı
''Zekice diyaloglar, taptaze karakterler ve bir sürü yakıcı temas... Sarah Dessen hayranları,aşk ve gerçekliği incelikle birleştiren Stephanie Perkins'i zevkle okuyacaklar.''
-KİRKUS REVİEWS

''Zekice kurgulanmış diyaloglar ve seksi bir romantizm... Lola'nın fazlasıyla mütevazı espri anlayışı ve Perkins'in, onun gelgitli duygularını yazmaktaki becerisi birleşince ortaya son derece iyi bir romans kitabı çıkıyor.''
-PUBLISHERS WEEKLY

''Perkins, insanların farklılıklarını kabullenmenin ancak aşk ile mümkün olduğunu son derece iyi bir şekilde gösteriyor.''
-BOOKLİST

''Çok modern, çok eğlenceli ve tartışılacak sorularla dolu''
-ROMANTIC TIMES BOOK REVIEWS


Tanıtım: Geçmişte kalan çocuk, gelecekteki aşkı olabilir mi?
Lola ve Komşu Çocuk, hem tatlı bir aşk hem gerçekçi bir dostluk hem de John Green ve Rainbow Rowell sevenlerin zevkle kucak açacağı bir kendini bulma hikayesi.
Henüz kendini geliştirme aşamasındaki tasarımcı Lola Nolan modaya inanmıyordu... O, kostümlere inanıyordu. Kıyafet ne kadar parıltılı, eğlenceli ve farklı, yani ne kadar etkileyiciyse o kadar iyiydi. Ve Lola'nın hayatı, özellikle de seksi rockçı erkek arkadaşı varken mükemmele gayet yakındı. Ta ki Bell ikizleri olarak da bilinen Calliope ve Cricket mahalleye tekrar taşınıp Lola'nın derinlere gömdüğünü düşündüğü acı verici geçmişini gün yüzüne çıkarana kadar.

Yorumum: AMAN TANRIM !!! Bu şimdiye kadar gördüğüm en tatlı kitaptıııı. Yabancı Yayınları'nı gönülden tebrik etmek lazım, gerçekten harika bir iş çıkarmışlar ve kitabı muhteşem basmışlar. Tasarımı çok çok güzel. Resmen ara ara dönüp kitabın kapağına bakmaktan kitabı okuyamadım :D Yiyesim geldi. Kitap için çanta ve rozetler de çıkarmışlar ama maalesef alamadım. Zaten bildiğiniz üzere kitabı indirimdeyken almıştım ama hangi site olduğunu unuttum sanırım ilknokta.com idi, kitabı çantalı bir şekilde 20 liraya satıyor. 
Şimdi gelelim konumuza... Kitap çıktığından beri çok fazla iyi yorum aldı nerdeyse hiç kötü yorum görmedim diyebilirim. Bir alışverişimde kitaptan bir bölümünü aldıkları mini bir tanıtım kitabı gelmişti ve ben de beğenip listeme eklemiştim. Okumak için kısmet bugüneymiş. İki günde bitirdim. Karakterlerin hepsi çok gerçekçi ve samimiydi. Lola, kafayı kıyafetlere takmış, çılgın ve farklı bir kız. En yakın arkadaşı olan Lindsey, tüm en yakın arkadaş özelliklerine sahip, polisiye sever bir kız. Lola'nın ebeveynleri olan Nathan ve Andy,-evet eşcinseller- aşırı korumacı iki baba. Hikayelerini kitapta okuyacaksınız. Gerçekten çok iyiler. Lola'nın erkek arkadaşı olan Max, 22 yaşında müzik grubu olan, öfkeli ve serseri biri. Bell ikizleri, soyları Graham Bell'e dayanan Lola'nın komşuları olan kardeşler. Calliope Bell içten içe iyi olan ama dışarı karşı kötü gözüken sert korumacı bir kız ayrıca buz pateni ile ilgileniyor. Cricket Bell ise bir şeyler yaratmaya bayılan, uzun boylu, centilmen, utangaç kendi halinde,aşırı iyi kalpli bir çocuk. Anna, Lola ile birlikte aynı yerde çalışan eğlenceli bir kız. Anna'nın sevgilisi olan St. Clair bir Fransız ve zengin ve eğlenceli. İlk kitapta da bu ikilinin aşkları anlatılıyor. Sanırım karakterler bu kadardı, unuttuğum biri yoktur umarım. 
Lola'yı gerçekten çok sevdim. Her gün farklı bir peruk takan, kıyafetleri epey bir farklı olan çılgın ama iyi bir evlat. Bell ikizleri taşındığından ve kırılan kalbini onardığında beri hayatı normal gidiyor. Hatta bir sevgilisi var adı Max. Max'i Lola'nın ailesi bir türlü sevemiyor ve güvenemiyor. Hatta herkes Max ile Lola ilişkisinin yanlış olduğunu düşünüyor. Ama Lola doğru olduklarından emin gibi görünüyor. Bir gün yan eve birilerinin taşındığını görüyor ve Bell ikizleri olmasın diye dua ediyor ama taşınanlar tabiki Bell ikizleri. Geçmişte Calliope ile arkadaştı ve Cricket'ten de çok hoşlanıyordu ama bu ikizler Lola'nın kalbini çok fena kırdılar. Şimdi tekrar taşınmalarıyla birlikte her şey yine bir karmaşaya döndü. Lola'nın dyguları tepetaklak oldu ve doğru bildiği her şeyin bir yanlışa dönüştüğüne şahit olmaya başladı. 
Eğer kafanızı dağıtacak tatlı, hoş, sıradışı ve entrikasız bir kitap arıyorsanız bu kitap tam size göre. Ve sizi temin ederim ki Cricket'a bayılacaksınız. Çünkü şu aralar popüler olan o sert çocuklardan değil. Çok tatlı ve çok düşünceli <3

Alıntılar: ''Bazen hata bir olay değil, bir kişidir.''

''Eğer ben yıldızlarsam, Cricket Bell koskoca galaksiler eder.''

''Nefret ettiğimiz şeylerden bahsetmek kolay ama bazen bir şeyi niye sevdiğimizi açıklamak zor oluyor.''

''Mükemmel olmadığını biliyorum. Ama bir insanı başkası için mükemmel yapan o kişinin kusurlarıdır.''

''Mükemmel çok abartılıyor. Mükemmel sıkıcıdır.''

-''Senden çok hoşlanıyor.''
-''Cricket iyi biri. Hep böyleydi.''
-''O zaman hep senden hoşlanmış.''



                     

8 Ocak 2016 Cuma

Kitap Yorumu: Ateş -Ertürk Akşun

Kitap Adı: Ateş
Yazarın Adı: Ertürk Akşun
Yayınevi: Beyaz Baykuş Yayınları
Türü: Otobiyografi
Yaş Grubu: Yetişkin 
Sayfa Sayısı: 366
Puanım: 3/5


Arka Kapak Yazısı: Hayat sizden artakalanların toplamıdır: acıların, aşkların, hayallerin...
''İyi bildiğim bir şey var. Eğer yaşamımın bir celladı olacaksa o ben olmalıydım.
Birilerinin insafına kalmış bir yaşamı, korkaklara bırakıyordum. Yeni bir yol beni bekliyordu ve ben bu yolculuğa çıkmanın heyecanı içinde çırpınıyordum.
Eğer siz de bir gün yolunuzu kaybedecek olursanız, o yolu bir daha aramayın; bırakın o yollarda başkaları yürüsün. Siz kendinize henüz hiç kimsenin yürümediği yeni bir yol bulun, neyle karşılaşacağınızı bilmeseniz de...''

ATEŞ, taşradaki kabuğunu kırmak için yola çıkan genç bir erkeğin macerasını anlatıyor. İlk aşkların acemiliklerini ve hayal kırıklıklarını, şimdiye kadar hiç kimsenin denemediği bir samimiyet ve cesaretle anlatıyor. Özgürlüğün keşfine varan sonsuz yolculuğun bütün iniş ve çıkışlarını hiç sakınmadan dile getiriyor.

İnsanın kendini bulması için önce kendisinden ve bildiği her şeyden cesurca ayrılması gerektiğini bize gösteriyor.

Bilinmeyen cenneti arayanlara...


Yorumum: Kitabın Edirne'de geçtiğini öğrendiğimde almak istemiştim ve yazarın 18 Saat kitabını henüz bitirdiğim için diline alışmışken alayım demiştim. Arka kapağını okuduğumda çok etkilendim ve okumak için sabırsızlandım. Ve yazarın kendi hikayesini, gençliğini anlattığını da bildiğimden iyice meraklandırdı beni.
Başladım okumaya... Bir hikaye ile başlıyor Bilgi Tapınağı'nı bulmak üzerine. O hikayeyi de çok sevdim ve dedim ki bu kitap tam benlik sanırım. Şu sıralar hayatımdan bunalmış durumdayım biraz ve içten içe her şeyi bırakasım ve yepyeni yollara yönelesim var. Dedim ki karakterle bağımı kuracağım sanırım. Üniversiteyi okumak için yaşadığı memleketi terk edip Edirne'ye gelen ergen bir erkek var başlarda. Yaşadığı yere bir daha dönmek istemeyen bir ergen. Başlarda bu ergeni anladım, yaşadığı değişikliği de kabul ettim ama sonraları karakterden uzaklaştım hatta soğudum. Çünkü tek derdi kadınlar ve ilişkiler olmuştu artık. Kadınlardan başka bir şey düşünmeyen birine dönüştü. Ortalarda 'yahu senin hiç mi başka derdin, düşüncen yok' diye nidalar attım. Daha sonra bu karakterimiz kitaplarla tanıştı ve artık kadınlardan daha değerli bir şey buldu. Zaten edebiyata yatkınlığı vardı aslında bu karakterimizin çünkü hep bir şeyler yazıyordu ve yazdıkları da çok güzeldi. Kitapların içine düştü artık ve değerleri değişti. Kitabın başından sonuna kadar bir ergenin ilklerine, olgunlaşmasına, değişimlerine şahit oluyoruz bu da çok güzel bir şey aslında, onu tanımak. 
Kitabın içinde çok çok güzel yazılar vardı. Yazarın Agafya adlı kitabını da merak etmiyor değilim. Belki okumak kısmet olur ve onu da yorumlayabilirim burada. Şimdilik benden bu kadar. Sıradaki kitabım olan Lola ve Komşu Çocuk okunmak için beni bekliyor. Görüşmek üzere :)

6 Ocak 2016 Çarşamba

Kitap Alışverişi #1

Merhabaa :) Bugün yepyeni bir yazıyla karşınızdayım. Bu aralar bloguma hep yazı girmek istiyorum. O kadar güzel bir şeymiş ki burada görüşlerini, düşüncelerini paylaşmak burayı ihmal ettiğime inanamıyorum. Neyse gelelim konumuza...
Bugün heyecanla beklediğim kargom sonunda geldiii <3 https://www.okuoku.com/ da bu ay çok güzel indirimler olduğunu gördüm. Hep istediğim kitaplar 9.90 a inmişti. Hemen anneme koştum ve annem de beni kırmadı ve kitapları sipariş ettik. Zaten şimdiye kadar kitaplarımı hep okuoku.com dan aldım. Sonuna kadar güvendiğim bir site. Kapıda ödeme gibi seçeneği olması da çok güzel. Ayrıca kitaplar hasarsız ve bol hediyeli geliyor hem de iki günde. Eğer internetten kitap alışverişi yapmak gibi bir düşünceniz varsa ve endişe duyuyorsanız ben size gönül rahatlığı ile bu siteyi tavsiye ederim.
Şimdi gelelim yepyeni kitaplarımaa...

Trendeki Kız geçen seneden beri çok merak ettiğim ama görüp de alamadığım bir kitaptı malum fiyatlar biraz yüksek. İndirimdeyken hemen aldım. Filmi olacak sanırım, ondan önce okumak istiyorum. Tür olarak sevdiğim bir tür. Kapak tasarımı ilginç ve çok güzel. Tess Gerritsen'in yorum yapması da kitabı benim için bir kaç adım öne çıkarıyor.

Ay'da 172 Saat yeni çıkan bir kitap. Konusuyla baya bir dikkatimi çekti. Kapağına bayıldım. Arka kapağında AY'A GİTMEK İSTER MİSİNİZ? yazısı beni benden aldı. Bu kitap için çok heyecanlıyım. Sanırım gizem hakim kitapta. Merakla bekliyorumm.

Bir diğer kitabım Locke Lamora'nın Yalanları. Şuna bakar mısın ama ya merak edilmeyecek gibi değil. Yine kapağı çok güzel olan bir kitap. Hakkında hep iyi yorumlar gördüm. Fantastik türünde bir kitap. Okumayı ve burada yorumunu paylaşmayı iple çekiyorum ve beğeneceğime eminim.

İthaki Yayınları'ndan aldıklarım işte bunlar. Hepsi çok çok kaliteli ve güzel. Bu yayınevi en sevdiklerim arasında.

Bir devam kitabı olan Ruhumdaki Canavar'ı uzun süredir bekliyordum, sonunda alabildim. İlk kitabını çok sevmiştim bunu da aynı ölçüde seveceğime eminim. 

Yaşasıın !! Artık benim de bir Lola ve Komşu Çocuk kitabım vaar. O kadar tatlış bir kitap ki yiyesim geldii <3 Lola ile tanışmak için sabırsızlanıyorum.

Meleklerin Kanı kitabını Yabancı Yayınları'nın alması çok iyi olmuş. Harika basmışlar. Bu yayınevi gerçekten iyi işler çıkarıyor. Yine harika bir kitap ve yine harika bir basım.

İlk kitap alışverişi yazımdan şimdilik bu kadar. Kitapları okudukça yorumlarımı detaylı bir şekilde yazacağım. Hoşça kalın :)