22 Temmuz 2016 Cuma

Kitap Yorumu: Kürk Mantolu Madonna -Sabahattin Ali

Kitap Adı: Kürk Mantolu Madonna
Yazarın Adı: Sabahattin Ali
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Türü: Edebiyat/Klasik
Yaş Grubu: Yetişkin 
Sayfa Sayısı: 164
Goodreads: 4.52
Puanım: 4/5
Fiyatı: 11 TL


Arka Kapak Yazısı: "Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Yorumum: Herkese merhaba! Bu kitap bir ara o kadar popülerdi ki nedenini çok merak etmiştim ve öğrenme fırsatını daha yeni buldum. Dün başlayıp bugün bitirdiğim akıcı bir kitap oldu. Yani için de hem çok güzel cümleler var hem de hiç ağır değil. Aşkı, dostluğu, acıyı, ayrılığı ve kabullenişi daha doğrusu artık hissizleşmeyi o kadar güzel anlatmış ki herkesin neden bu kadar çok sevdiğini anlamış oldum. 
Kitabın baş karakterleri Maria Puder ve Raif Efendi'dir. Kitap günümüzde başlayıp geçmişe giden bir örgüye sahip. Raif Efendi son derece içine kapanık ve hayattan silinmiş bir karakter. Almanca mütercim olarak çalışan Raif Efendi her gün aynı şeyleri yapar, hiç konuşmaz, gülmez sanki yaşamıyormuş gibi işine gelip gider. Evde ailesi vardır tabi hem de kalabalık bir aile bütün yük de Raif Efendi'dedir ama hiiiç sesini çıkarmaz. Karakterimizin dış dünya ile hiç bir bağı yoktur anlayacağınız. Hayatı boyunca hep başkaları ne isterse yapmış, hayatına başkalarının yön verdiği şekilde devam etmiş asla sesini çıkarmamış. Bu nasıl bir adam diyeceksiniz ama işin doğrusu sonradan çıkıyor tabi. Raif Efendi hayatının sadece küçük bir bölümünü gerçekten istediği şekilde ve mutlu geçirmiş, e o anısını da kaleme almış ve herkesten sakladığı bir deftere dökmüş sırlarını..
Ölüme yaklaştığı sıralarda iş yerindeki genç arkadaşını, masasındaki çekmecede saklı olan bu defteri yakmakla görevlendirir fakat bu genç arkadaş defteri yakmadan önce Raif Efendi'nin sırrını çözmek için defteri okur. Biz de hikayeyi bu şekilde öğreniyoruz ve kendimizi bir anda Raif Efendi'nin geçmişinde, 20'li yaşlarında buluyoruz. 
Babası tarafından 20'li yaşlarda Almanya'ya gönderilen Raif Efendi birgün sanata karşı olan ilgisi sebebiyle bir resim sergisine gider. Orada tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Her gün tabloyu görmeye gider çünkü ona çok hayrandır öyle hayrandır ki yanına gelen ve onunla konuşup gülüşen kadını bile görmez gözü. Tablodaki kadın onun için Kürk Mantolu Madonna'dır. Daha sonra sokakta yürürken bir gün tabloyu yapan kişi yani Kürk Mantolu Madonna'sı olan Maria Puder'i görür ve daha önce sergide yanına gelen kadının da ta kendisi olduğunu anlayınca dünyası artık tamamen değişir. Maria dominant, özgür ve ne istediğini bilen ve söyleyen bir karakterdir. Hatta zaman zaman Raif'i çocuk olarak nitelendirir. Maria aynı zamanda kendisini erkek gibi görür. İkisi de böyle zıt karakterlerdeyken arkadaş olurlar ve her günü birlikte geçirirler. Daha fazlasını anlatmayayım. Konusu hemen hemen böyleydi. Çoğu insan için bu kitap başucu kitabı imiş, hakkı da var tabi gerçekten içinde çok anlamlı cümleler var ve acıklı bir hikaye olması da insanı etkiliyor. Tavsiye ederim hem de canı gönülden. İyi günler!

Alıntılar:

"Seni seviyorum... Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum."  

"Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince, insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım."

"Aşk öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilemediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilemeyiz."

"Sana ihtiyacım yok ki benim! İnsan yalnız da mutsuz olabilir çünkü."

"Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim."
- Maria Puder

Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?

Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim. Bu hal gerçi bir çok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.