9 Aralık 2017 Cumartesi

Winter is here. | Winter Bucket List | Kış Etkinlikleri *

Kaynak: reader-beautihunter.tumblr.com
Herkese merhaba ❄ Kış mevsimi Aralık ayı ile geldi çattı artık ve biliyorum ki birçoğumuz bu mevsimi çok çok seviyoruz. Sıcacık kazaklar, botlar, sıcak sahlepler, kestaneler, sevdiklerimizle sıcak ortamlarda yapılan buluşmalar ve en en en güzeli de yılbaşı heyecanı. Benim her sene çok heyecanlandığım aylara geldik ve ben bugün blogumda kışın yapılabilecek aktiviteleri paylaşmak istiyorum. Belki yazımı okurken birçoğunuza ilham verebilirim ya da en azından içinizi ısıtabilirim. 
Ve son olarak bu mevsim Kuyutorman'a çok yakışıyor ❤

*Kardan adam yapmak
*Karda kaymak
*Sokak hayvanlarına ev yapmak ve onları beslemek
*Yürüyüşe/koşuya çıkmak
*Yılbaşı ağacı süslemek
*Yılbaşı için sevdiklerinize hediyeler bakmak ve onları ellerinizle paketlemek, notlar yazmak
*Film maratonu düzenlemek
*Kurabiye yapmak
*Kitap okumak
*Kartopu savaşı yapmak
*Bütün gün evde pijamalarla, sıcak su torbasıyla pinekleme
*Buz pateni kaymak
*Yeni yıl için hedefler belirlemek, plan yapmak
Kaynak: bojongourmet.com
*El yapımı hediye yapmak
*Şehrin yılbaşı coşkusuna kapılmak
*Konsere gitmek
*Kütüphanede vakit geçirmek
*Sinemaya gitmek
*Gönüllü işlerde bulunmak
*Yeni bir mekana gitmek
*Müzeleri gezmek
*Erkenden uyanıp kahvaltıya gitmek
*Yeni bir hobi edinmek
*Dilinizle kar taneleri yakalamak
*Şarap yapmak
*Fotoğraf çekmek
*Yeni bir çorba tarifi denemek
*Bir arkadaşa mektup yazmak 
*Sıcak çikolata yapmak
*Mısır patlatmak
*Alışverişe gitmek
*İstek listesi yapmak                                                                 
*Aşık olmak
*Yılbaşını kutlamak
*Oyunlar oynamak
*Evde cilt bakımı günü düzenlemek
*Yüzüklerin Efendisi geceleri düzenlemek
*Odanızı toplamak
*Evi dekore etmek
*Boza içmek
*Şarkı listesi yapmak
*Battaniye altında oturup pencereden kar manzarasını izlemek
*Anı yaşamak
Kaynak: s-media-cache-ak0.pinimg.com


2 Aralık 2017 Cumartesi

Kitap Yorumu: Çavdar Tarlasında Çocuklar

Kitap Adı: Çavdar Tarlasında Çocuklar
Özgün Adı: The Catcher in the Rye
Yazarı: J.D. SALINGER
Çevirmeni: Coşkun YERLİ
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı: 198
Fiyatı: 12 
Puanım: 5/5

Yorumum:
Yoruma nasıl başlayacağımı düşünürken kitaptan şöyle bir cümle ile başlamaya karar verdim; 'bir işi yapmadan önce nasıl bilebilirsiniz onu yapıp yapmayacağınızı' Bana göre gerçekten bu cümle sanki kitabı özetliyor. Bizim baş kahraman Holden kendi halinde bir genç ve o an aklına ne koyduysa onu yapan sıradışı biri ayrıca. Çok basit bir dili varmış ve kitaba yalın bir anlatım hakimmiş gibi görünse de altı çizilesi derin anlamlı cümleler vardı. Baştan sona kadar lisede olduğunu sandığım Holden sayesinde belki birçok şeyi sorguluyoruz. Kışın göller donunca ördeklere ne olduğu gibi şeyleri. Kitabın içinde çavdar tarlasıyla ilgili bir bölüm var ki çok çok etkileyici bir bölümdü ve kitap adını buradan alır. Holden birçok insana amaçsız gelebilir fakat insan ona özenmeden edemiyor ve ara ara Holden olmayı kafamda düşündüm, tarttım. Holden sayesinde onun nefret ettiği insanların aslında bizim etrafımızda olduğunu ve hayatın iki yüzlülüğünü de görüyoruz. Bi de bizim bu Holden'ın bir kız kardeşi var ki bayıldım aralarındaki diyaloglara. Holden, düşünmeye çalışan, her şeye rağmen ayakta durmaya çalışan ve adaleti arayan biri olmasıyla okuyucuya bir sürü şey öğretiyor. Kitaptaki kış havası da içimi ayrı bir ısıttı. Holden'ın dediği gibi çok 'kıyak' bir kitap imiş.

Kaynak: Goodreads

Alıntılar
-"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor."

-''İnsanlar bazen , bir şeyin tümüyle doğru olduğunu sanırlar.''

-“Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre oynanması gereken bir oyundur. ”
“Evet, efendim. Öyledir, biliyorum.”
Oyunmuş, kıçımın kenarı. Oyun öyle mi? Tüm asların bulunduğu takımdaysan, oyun o zaman, tamam; kabul ederim. Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa, oyunla ilgisi kalır mı bunun? Hiç yani. Yok oyun moyun.

-"Ona kartopunu kimseye fırlatmayacağımı söyledim, ama bana inanmadı. İnsanlar size hiç inanmıyorlar zaten."

-''Bir şeylere üzülüyorsam, tuvalete gitmem gerekse bile gitmem. Üzülmekten gidemem. Üzülmeyi bırakıp gidemem.''

-“Denizci herifle ben birbirimize, tanıştığımıza memnun olduğumuzu söyledik ki böyle, tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere, durmadan, ‘Tanıştığımıza memnun oldum.’ demek beni öldürüyor. Ama, hayatta kalmak istiyorsanız, ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız.”

-''Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra, dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız.''

-"Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın,Tanrı aşkına; özellikle de hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli insansa?"

-"Eğer çocuklarımız olursa onları bir yerlere saklardık. onlara bir sürü kitap alırdık, okuma yazmayı biz öğretirdik.''

Kaynak: ffffound.com

Kaynak: neilwebbillustrator.blogspot.com

‘’... büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta –yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey.’’

Kaynak: redlipstickresurrected.tumblr.com



Kaynak: teacherspayteachers.com

Vee o son cümle...

"Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."






24 Kasım 2017 Cuma

Kitap Yorumu: Metro serisi #1 | Metro 2033

Kitap Adı: Metro 2033 
Yazarın Adı: Dmitry Glukshovsky
Çevirmenin Adı: Deniz Banoğlu
Yayınevi: Panama Yayıncılık
Türü: Distopya/Gerilim
Sayfa Sayısı: 600
Goodreads: 3.98
Puanım: 4/5


Arka Kapak Yazısı
Metro 2033
Yıl 2033... Nükleer savaş sonrası enkaz haline gelen dünyada insan soyu neredeyse tükenmiş, radyasyon yüzünden kentler yaşanamaz halde... Hayatta kalan birkaç bin kişi yeraltına, dünyanın en büyük nükleer sığınağı olan Moskova Metrosu'na sığınıyor. Burası insanoğlunun son kalesi.
Yeraltındakiler için en büyük tehlike Karadelililer. İstasyonlar mini devletlere bölünmüş. İdealler, dinler, temiz su gibi nedenlerle bir araya gelmiş halklar. Duygular yerini içgüdülere bırakmış. Tek bir amaç var: Ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak.
Genç Artyom'a, yaklaşmakta olan karanlık tehlikeye karsı halkı uyarmak için Metro'nun kalbi, "Polis" istasyonuna gitme görevi verilir. Metro'nun kaderi belki de tüm insanlığın kaderi Artyom'un elindedir artık...

Yorumum
Uzun soluklu bol macerali Metro 2033 bitti ve ben deli gibi oyununu oynamak videolarını izlemek istiyorum.
Şimdi kitap şöyle ki 2033 yılında dünya nükleer savaş nedeniyle yerle bir olmuş ki bu tarz konular beni aşırı heyecanlandırıyor. İnsanlık neredeyse yok olmuş ve her yer felaket halde, radyasyon sebebiyle kimse yaşayamıyor ve bu yüzden de sağ kalan insanlar Moskova Metrosu'nu yuva belliyor. Bu bildiğiniz bir metro rayları var istasyonları var yürüyen merdivenleri falan var her şey bildiğiniz gibi tek fark hiçbir şeyin çalışmaması çünkü çalıştıracak elektrikleri veya güçleri yok. Her istasyonda bir topluluk var ve artık herkes yaşadığı istasyonu memleket yapmış. İstasyonlar arası öyle dilediğiniz gibi gidip gelemiyorsunuz çünkü her istasyonun kendi nöbetçisi vizesi kuralı falan var. Metro giriş çıkışlarında nöbet tutan askerler var. Şimdi diyeceksiniz bu askerler metro sakinlerini neyden, kimden koruyor? Karaderililerden ve tabiki yeryüzünde yaşayan radyasyondan dolayı değişen, vahşilesen yaratıklardan. Tüm dil, din, ırk, ideoloji ayrılıklarına rağmen metroda bir arada yaşayan insanların da tek bir amacı var o da ne olursa olsun sağ kalmak ve metroyu korumak. Bir sürü insanla tanışıyoruz bunların arasında bizim baş kahramanımız olan Artyom var. Ah, şu Rus isimleriyle başım belada. Kitapta bir sürü Rus ismi bi de bi sürü Rus lakabı var buna ek olarak istasyon isimlerini aklımda tutmak onlari haritada sürekli aramak biraz okuma hızını yavaşlatıyor ama haritası olan kitapları her zaman çok seviyorum bambaşka bir dünyada gezdiğimin bir kanıtı sanki. Neyse Artyom'a bir tehlikeden tüm metro halkını kurtarmak için bir görev verilir ve macera başlar. Birçok etkilendiğim nokta vardı mesela zaman kavramının önemini yitirmesi, güneşi ve yıldızları görmedikleri için mucize veya kendilerini kaptıracak tehlike olarak görülmesi, güneşte gezememeleri gibi. Sonu ise şaşırtmalıydı. Devamını araya birkaç kitap koyduktan sonra okuyacağım ve bu sırada oyununu da oynayacağım.





18 Ağustos 2017 Cuma

Kitap Yorumu: Anna Karenina- Tolstoy

Kitap Adı: Anna Karenina
Kitabın Yazarı: Lev Tolstoy
Yayınevi: Dionis Yayınları
Türü: Yabancı Klasik
Yaş Grubu: Yetişkin
Sayfa Sayısı: 872
Puanım: 4.5/5
Fiyatı: 5 tl


Yorumum: Selam herkese 🌸 Yaklaşık bir bir buçuk sene önce "okurum ben bunu yaa" diyerek sepete attığım Anna Karenina eve gelince gözümde büyüdü büyüdü büyüdü fakat temmuz ayında başka bir kitabım kalmadığı için okumak üzere aldım elime. Şimdi size "çok kolay okudum" diyemeyeceğim fakat "iyi ki okudum" diyebilirim rahatlıkla. Gerçekten nesilden nesile aktarılacak harika bir eser. Evet, okuma sürem baya uzun oldu ama böyle harika karakterleri tanıdığıma ve böyle de uzun uzun kanırta kanırta okuduğuma değdi. Ön yorumlarımı yaptığıma göre gelelim kitabın ta kendisine. Kitap 19.yüzyılın sonlarındaki Rusya'yı, ikiyüzlü sosyete hayatını, evliliklerini, tutkularını göz önüne seriyor öyle seriyor ki "bu Rusya da ne ilginçmiş" diye düşündüğüm an çok oldu. Anna Karenina evli ve bir oğlan sahibi herkesi etkisi altına alabilecek çok güzel ve çok zeki bir kadındır. Kocasıyla aşk ve tutkudan yoksun bir evliliği paylaşırlar ve kocasının soğukkanlılık, duygusuzluk gibi birçok özelliğine de içten içe sinir olmaktadır. Anna birgün erkek kardeşinden bir mektup alır ve hemen yola çıkar. Trenden indiğinde Rusya'nın en yakışıklı subaylarından biri olan çapkın Vronski ile göz göze gelir ve bir daha o gözler ikisi için de unutulamaz ve kendilerini Rusya'nın sosyetesinde bir trajedi içerisinde bulurlar. Sanmayın ki romanda sadece Anna, Vronski ve onların aşklarını okuyacaksınız. Hayır, öyle değil, onların dışında da bi sürü karakter var. Yazar her bir karakterin özüne inmiş ve hepsinin düşüncelerini, hissettiklerini okuyucuya mükemmel bir şekilde yansıtmış. Kitabı okurken isimler konusunda çok zorlandım çünkü her birinin birkaç ismi, ünvanı ve hatta lakabı var o yüzden "bu kimdi şimdi" dediğim de çok oldu. Kitabı dün bitirdim akşam da filmini izledik annemle. Filmi biraz değişik yapmışlar yani film gibi değil de tiyatro gibiydi ve ben çok çok beğendim filmini de ama filmde karakterlerin iç dünyaları çok yansıtılamamış ve sonu da eksik kalmış bence. Uzun lafın kısası bu kitabı okuyun ya da filmini izleyin. Aklınızdan kolay kolay çıkmayacak karakterlerle tanışacaksınız 🌹

Not: Ben Dionis Yayınları'ndan okudum kitabı fakat ben bu yayınevini size tavsiye etmiyorum çünkü çevirilerini pek başarılı bulmuyorum. Bu yüzden başka yayınevlerinden okursanız daha sağlıklı olacaktır. Filminden de birkaç kare bırakıp gidiyorum. Günün hangi saatinde okuyorsanız yazımı çok teşekkürler ve iyi saatler dilerim *.*









19 Mart 2017 Pazar

Neler İzliyorum?

Herkese selamlar. Elimde maalesef hiç kitabım yok ve biraz ara vermek için de yeni kitaplar satın almıyorum zaten şu sıralar vizelerim var onlara çalışmaktan kitaba pek zaman ayırabileceğimi sanmıyorum ama bloguma da bir şeyler yazmak istediğim için aklıma tüm zamanların en sevdiğim favori filmlerimi blogumda paylaşmak geldi. Gelin birlikte film tavsiyelerime bakalım.

Filmin adı Insidious. Türkçe adıyla Ruhlar bölgesi olan bu film anlaşılacağı üzere bir korku gerilim filmi ve kesinlikle benim favorilerimden. Astral seyehat üzerine kurulmuş bu film korku sevmeyenleri bile kendisine hayran bırakacağından eminim. Seri filmdir ayrıca. Serideki her film birbirinden güzel. James Wan imzası taşıyan bu filmin sonu ise son derece şaşırtıcı. Konusu da şöyleki ; Evde yaşanan tuhaf olaylar, Renai’ye evin hayaletli olduğunu düşündürür ve genç kadın kocasını taşınmaya zorlar. Bu sırada oğulları Dalton doktorların anlam veremediği bir komaya girer; tüm vücut fonksiyonları yerinde olmasına rağmen uyanamamaktadır. 
Aile yeni evlerine taşınmasına rağmen olaylar devam etmektedir; gece gündüz eşyalar yer değiştirmekte, kapılar açılıp kapanmakta ve etrafta tuhaf sesler duyulmaktadır. Josh, bu olanlara inanmasa da karısının ve annesinin eve medyum çağırmasına izin verir. O andan sonra olanlar ise en çok kendisini şaşırtacaktır.
Korku filmi gecesi düzenlemek istiyorsanız bu seri cuk oturur.

----------

Filmin adı Max Mad: Fury Road. Bilim kurgu distopya ve aksiyon türlerinde olan bu filmde inanın bana bir saniye yerimde duramadım. Bir filmin temposu hiç mi durmaz ya? Filmde öyle bir görsel şölen vardı ki kendimi kaptırdım gitti. Elbiseler,  mekanlar ve araçlar harikaydı. Zaten başrollerde Tom Hardy ve Charlize Theron olunca filmin kalitesiz olması neredeyse imkansız. Aklıma geldikçe hala nasıl bir kovalamacaydı o öyle diye soruyorum. İzleyiciyi coşturuyor adeta. Film aslında serinin dördüncü bölümüymüş ve ben diğerlerini izlemedim ama yine de ne, ne oluyor gibi anlamsızlıklara düşmedim. Zorlu geçmişi Mad Max’i hayatta kalmak için en iyi yolun yalnız olmak gerektiğine inandırmıştır. Yine de bir şekilde kendini Furiosa adlı liderlerinin peşinde çorak topraklardaki savaş ortamından, sürekli kaçarak hayatta kalmaya çalışan bir grubun arasında bulur. Yaşadıkları ortamı zalimce yöneten Immortan Joe’dan kaçmaktadırlar ve Joe kendisinden çalınan ve yeri doldurulamayacak derecede önemli kaybının peşindedir. Aksiyon sever biriyseniz ya da sevmeseniz bile mutlaka mutlaka kaçırmayınn.


---------


Filmin adı Ateşböceklerinin Mezarı. Şimdi bu afişi görmem bile gözlerimin dolmasına yetti. Yok böyle bir film arkadaş. Bütün film boyunca boğazıma bir şey oturdu ve film bittikten sonra bile gitmedi. Gözlerimden yaşlar resmen sel oldu aktı gitti. Ateşböceklerinin Mezarı II. Dünya Savaşı'nın sonuna yakın bir dönemde Japonya'da geçer. Filmde, bombalanan Kobe şehrinde hayatta kalmış 14 yaşındaki Seita (清太) ve onun dört yaşındaki kızkardeşi Setsuko'nun (節子) umutsuz çabaları anlatılır.
Filmin başlangıcında, nasıl sonlanacağı sezinlenmektedir. Seita Sannomiya İstasyonu'nun karanlık bir köşesinde terkedilmiş ve bir deri bir kemik halde ölür. Ardından ruhu kızkardeşinin ruhuyla biraraya gelir ve kardeşler trenle çeşitli istasyonlara giderken geriye dönüşlerle ve fondaki sesle geçmiş anlatılır.
Liman şehri Kobe'ye bombalı saldırı yapıldıktan sonra anneleri ölen Seita ve Setsuko teyzelerinin yanına giderler. Başlangıçta iyi görünen teyzeleri zamanla çocuklara daha az yemek verip daha kötü davranmaya başlar. Bunun üzerine kardeşler şehrin dışında yer alan eski bir sığınağa taşınmaya ve kendi kendilerine bakmaya karar verirler.
Seita, kendisi ve kardeşi için tarlalardan sebze çalmaya ve bombalama esnasında evleri yağmalamaya başlasa da yiyecek bulmak giderek zor bir hale gelir. Sonunda küçük kız yetersiz beslenmeden ölür. Seita kardeşi için insanlardan uzakta yalnız bir cenaze töreni düzenler. Ardından kız kardeşine ait küllerin birazını şeker kutusuna ekler ve kutuyu ve babasının fotoğrafını birlikte ölene kadar taşır.
Filmin sonunda Seita ve Setsuko'nun ruhları görülür. Artık sağlıklı ve iyi giyimli görünmekte ve yan yana oturarak günümüz Kobe'sine bakmaktadırlar.
Film hayatın ve savaşın tüm gerçeklerini ortaya döküyor. Hayatınızda iz bırakacak bir film olduğuna inanıyorum. 

----------


Türkçe adıyla Kasımda Aşk Başkadır filmi adında anlaşılacağı üzere romantik bir film ve izlediğim en güzel romantik filmlerde yerini aldı bile. Nelson Moss, tüm hayatı işi olan, işkolik bir adamdır. Bir gün ehliyet almak üzere girdiği bir sınavda Sara isimli deli-dolu bir kızla tanışır. Sara, Nelson'dan en azından bir ay boyunca onunla yaşamasını ister. Nelson, teklifi kabul edecektir. Kısa sürede aynı eve taşınan iki insan, yine kısa sürede birbirlerine aşık olacaklardır. Sara, hayatında ilk kez birisine aşık olmuştur. Nelson'ın bilmediği ise aşık olduğu Sara'nın kanser olduğudur. İki insan, ölümle hayatın girdabına beraber tutulmuşlardır.
Aşk filmlerinin başyapıtlarından resmen. Aşk ve saygı ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi herhalde ve ancak bu kadar güzel hissettirilebilirdi. 

----------


19.yy sonlarında Londra’da Robert Angier, sevgili eşi Julia McCullough ve Alfred Borden hem arkadaştırlar hem de bir sihirbazın asistanlarıdırlar. Bir gösteri esnasında Julia ölünce Robert, onun ölümünden Alfred’i suçlar ve birbirlerine düşman olurlar. Zaman içinde ikisi de hem ünlü olurlar hem de rakip sihirbazlara dönüşerek birbirlerinin sahne üstünde performansını sabote etmeye kalkışırlar. Alfred başarılı bir hile yapınca Robert, rakibinin sırrını çözmek konusunu takıntı halinde getirir ve trajik olaylar birbirini kovalar.
Sonları şaşırtıcı ve beklenmedik biten filmlere ayrı bir sevgim var ve bu filmde o filmlerin ilk sıralarında. Ve filmde oynayan Christian Bale' e ise çook ayrı bir sevgim var. Zaten bu filmi izlemeyen kalmamıştır diyorum ama izlemeyenler bilin ki çok şey kaçırıyorsunuz. Sıradışı bir senaryoya sahip ve gizem hat safhada. Kesinlikle tavsiye ederim.

Benim kısacık film tavsiyelerimden bu kadar. İlginç bir yazı oldu benim için. Kendinize iyi bakınn :)








18 Mart 2017 Cumartesi

Kitap Yazıyoruz !!!

Çook uzun bir aradan sonra yeniden merhabalaar :) Bugün çok heyecanlı bir yazı ile buradayım çünkü uzun zamandır kafamda olan ve aşırı istek duyduğum bir şey yapıyorum ve arkadaşımla birlikte hikayemizin temellerini atıyorum. Umarım beğenirsiniz. Kitabımızın tanıtımı için buraya tıklayabilirsiniz.
Ben bu türde yazılmış romanları aşırı aşırı beğeniyorum. Mesela Kurucunun Kızı, Tüm Sırların Sahibi Kız, Mistik Şehir gibi  ya da bu tarzda olan birçok filmi seviyorum o yüzden de kafamda hep bu tarz şeyler şekilleniyordu ve bu konuyu arkadaşımla konuştuğumda o da üstüne epey fikir ekledi ve ortaya bir şeyler çıktı bakalım. Yalnız yazmak ne kadar güzel bir şeymiş. Küçükken de ya da lise yıllarımda günlük tutan bir kızdım o yüzden yazmanın ne kadar rahatlatıcı bir şey olduğunu biliyorum aslında. Mutsuz anlarınızda, çaresiz hissettiğinizde ya da çok öfkelendiğinizde yazıya dökün inanın bana çok iyi gelecek üstelik hiç de zararlı ya da pahalı bir eylem değil. Hatta küçük bir tavsiye daha yabancı dil öğreniyorsanız ya da kendinizi geliştirmek gibi bir isteğiniz varsa bu yazılarınızı o yabancı dilde de yazabilirsiniz epey faydalı olacağına inanıyorum. 
Kendinize iyi bakııın :)